17 Nisan 2008 Perşembe

TUĞLA DUVARLAR


TUĞLA DUVARLAR


Tuğlaların imalat tekniği ve boyutlandırılmalarında TS 705’ de belirtilen kurallar uygulanmalıdır. Aşağıda Tuğla duvarlara ait geniş bilgi verilmiştir.


Yapılışlarına Göre Tuğlalar

1. Adi el tuğlası
2. Delikli makine tuğlası (normal tuğla)
3. Pres tuğla
4. Delikli blok tuğla ve asmolen tuğla
5. İzo tuğla
6.Ateş tuğlası


1. Adi El Tuğlası (Harman Tuğlası)
: Zamanımızda pek fazla kullanılmadığı için, imalatı da azalan ve daha çok kırsal kesimde, ilkel yöntemlerle elle kalıplanıp kurutulduktan sonra ilkel ocaklarda 600 C0 – 800 C0 de pişirilmesiyle elde edilir. Genellikle 23 x 11 x 6 cm. boyutlarında imal edilmektedir.


2. Delikli Makine Tuğlası (Normal Tuğla)
: makine ile kalıplanan bu tuğlalar 19 x 9 5 cm. boyutlarında olup, günümüzde fabrikasyon olarak üretilmektedir. Pişirilme sıcaklığı 800 C0 dir. Delikler düzgün, tamamen açık ve her üç yönde de olabilir. Kuru ağırlığının %15 ‘inden fazla su emmezler. Delik alanı deliklerin bulunduğu yüzeyin %15 ile %75’i kadardır.


3. Pres Tuğla
: Makine ile ve yüksek basınç altında kalıplanır. 19 x 9 x 5 cm. boyutlarındadır. Harca daha iyi yapışması için 19 x 9 cm.lik yüzeyleri hafif iç bükey (çukur) olarak imal edilir. Basınç dayanımı 300 kg/cm2 den az olamaz. Su emme oranı ise kuru ağırlığın %5’inden fazla olmamalıdır. Pres tuğlaların harca yapışmayan dış yüzeylerinin sırlanarak kullanılan tipleri de üretilmektedir.


4. Delikli Blok Tuğla : Özel tuğla toprağı ve kil karışımı, makinelerde öğütülüp ezilerek homojen duruma gelinceye kadar karıştırılır. Bu karışım suyla yoğrulup standart ölçülerde kalıplanıp kurutulduktan sonra, en az 800 C0 de pişirilir. Bu işlemlerin tamamı fabrikasyon olarak yapılır. Boşluklu oldukları için, ısı ve ses yalıtımı görevi de yapan tuğlalardır.


5. İzo Tuğla : İlk bakışta düşey delikli blok tuğla görünümünde olan izo tuğla, ses ve ısı yalıtımında çok iyi sonuç vermektedir. Deliklerin oluşturduğu hava boşlukları, aynen blok tuğlada olduğu gibi ses ve ısı geçirgenliğini bir miktar azaltmaktadır.
İzo tuğla hamuruna karıştırılan katkı malzemeleri, tuğlanın 1000 C0 deki pişirilmesi sonucunda yanarak tuğla hamuru içinde, içi hava dolu binlerce küçük gözenek (boşluk) oluşturulur. Bu gözenekler ısı ve ses yalıtımını kuvvetlendiren başlıca unsurdur.
İzo tuğla ve blok tuğlalar, yalıtımı kuvvetlendirmek ve örgüyü kolaylaştırmak için bazen harç cepli olarak da yapılmaktadır. Genellikle 39 x 19 x 13,5 cem, 24 x 14,5 x 23,8 cm, 24 x 24 x 23,8 cm. boyutlarda imal edilmektedir

6. Ateş Tuğlası
: Duvar imalatında kullanılmayan, genellikle şömine ve fırınların iç kısımlarının kaplanmasında kullanılan tuğlalardır. Bunlardan ayrı olarak büyük sanayii tesislerindeki haddehanelerde, ocak ve fırınlarda çok kullanılan ateş tuğlası, çeşitli isimler altında fabrikasyon olarak imal edilir. 19x9x5 cm. boyutlarında olabileceği gibi değişik ölçülerde yapılanları da vardır. Harcı özel olup, fabrika tarafından torba ambalajlarda satılır. Bu tuğlanın ateşe dayanımı en az 1300 C0 olmalıdır.
Delikli blok tuğlalar ise kendi içinde şöyle sıralanır:

a. Yatay Delikli Blok Tuğla : Betonarme binalarda yük taşımayan bölme duvarların (Perde duvar) yapımında kullanılır. En çok kullanılan tipleri 19x19x8,5 cm, 19x19x13,5 cm. ve 19x19x19 cm. boyutlarında olanlarıdır. Delikler yer düzlemine paralel gelecek şekilde kullanılır.

b. Dikey Delikli Taşıyıcı Blok Tuğla : Yığma yapılarda taşıyıcı duvarların yapımında kullanılan ve yük taşımak amacıyla yapılan bu tuğlalar, bölme duvarları içinde kullanılabilir. Delikli boyutları yatay delikli tuğlaların delik boyutlarından daha küçüktür. Delikler yer düzlemine dik gelecek şekilde kullanılır. En çok üretilen tipleri 19x19x8,5 cm, 19x19x13,5 cm, 19x19x19 cm ve 19x29x13,5 cm. boyutlarında olanlarıdır.

c. Asmolen Döşeme Tuğlası : Betonarme yapılarda, asmolen döşeme yapımında kullanılan özel tuğlalardır. Diğer blok tuğlalarda olduğu gibi üretimi fabrikasyondur. Bir tanesinin en az 120 kg.lık bir yükü taşıması istenir. Özellikle ses ve ısı yalıtımında, betonarmeye göre daha iyi sonuç verir.

d. Dekoratif Tuğla : Süsleme amacıyla kullanılan ve çeşitli geometrik şekillerde geniş boşlukları olan tuğlalardır. Yük taşımazlar. Genellikle 19x9x6 cm, 19x9x5 cm ile 19x19x8,5 cm. boyutlarında, normal tuğla ölçülerine yakın olarak imal edilen bu tuğlalar, örgüde kılıç dizi olarak kullanılır.

e. Baca Tuğlası : 19x19x19 cm. boyutlarında normal baca tuğlası olarak imal edilen tipleri olduğu gibi, 21x39x19 cm. boyutlarında şönt baca için imal edilen tipleri de vardır. İmalat tekniği diğer blok tuğlalarda olduğu gibidir.



Benzer Yayınlar

TUĞLALARIN ÖZELLİKLERİ

ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI BİRİM FİYATLARI KİTABINDA ADI GEÇEN TUĞLA CİNSLERİ

16 Nisan 2008 Çarşamba

LENTO






Lento: Kapı, pencere gibi boşlukların yerleştiği kasaların yani süvelerin üzerini kapatan yapı elemanlarına lento denilir. Lentolar duvar boşluklarının üst kısmını teşkil eder ve bir kiriş gibi çalışır. Taş, demir profil veya betonarmeden yapılırlar. Şantiyede precast olarak hazırlanıp kalıbı söküldükten sonra süvelerin üzerine yerleştirilebildiği gibi yerinde kalıp hazırlanıp demiri bağlanarak da betonu dökülebilir. Taş lento yapılmak isteniyorsa kemer şeklinde yapılması daha sağlıklıdır. Kalıbın kurulması, demirin kesilmesi ve bağlanması, betonun dökülmesi ve prizini alıp mukavemetini kazandıktan sonra kalıbın sökülmesi evrelerinde çok zaman kaybedileceği düşünülürse precast olarak yapılıp süveler üzerine yerleştirilmesi veya demir profilden imal edilmesi daha avantajlı gibi görünebilir.


Lintel: Horizontal beam used as a finishing piece over a door or window.


Betonarme yapılarda mümkün olabildiğince lento kullanımını gerektirecek tasarımlardan kaçınılması gerekmektedir. Gerektiğinde kiriş tabanına kadar yükselen pencereler tasarlanabilir. Bu şekilde hem iç mekanın güneşten daha iyi faydalanması sağlanır hem de lento yapımı sırasında karşılaşılabilecek işçilik hataları olmamış olur. Aşağıdaki fotoğrafta yanlış uygulanmış lentoyu görmekteyiz. Fotoğrafta gördüğümüz lentonun kesiti  ve bindirme payları çok yetersiz.Şantiyede yapılacak lentoların bir tuğla kesitinde yapılması ve en azından bir tuğla elemanı boyunda bindirme yaparak bir hatıl gibi çalıştırılması çok önemlidir. Ayrıca kolon birleşim yerlerinde yapılan lentolar için genellikle kolon delinmek suretiyle filiz ekilip lento yapılmak isteniyor. Nereden baksak lentoların uygulanması sırasında çokça uygulama ve işçilik hatalarıyla karşılaşmaktayız.


RÖTRE

Rötre: Prizini almamış betonun ani sıcaklık değişimleri ile  büzüşerek kılcal çatlakların meydana gelmesidir. Betonun jel boşlukları ve kılcal boşluklarındaki suyun, zamanla ya buharlaşarak ya da hidratasyonla kimyasal olarak çimentoyla birleşmesi sonucu kaybolmasıyla ortaya çıkan hacim büzülmesi olayıdır. bu çimentonun özelliğidir. Rötre çatlaklarını engellemek için beton tazeyken sulanır. Bu sulama rötre çatlaklarının büyük çoğunluğunu engellemektedir. Ancak özellikle yaz aylarında gün ortasındaki çok sıcak havalarda değil de güneşin etkisini yitirdiği zamanlarda betonun ilk 10 gününde devamlı nemli kalmasını sağlayacak şekilde sulanması gerekecektir. Yaz aylarında güneşin en etkili olduğu saatlerde ise beton yüzeylerine keçe serilerek ani sıcaklık değişmesiyle betonun su kaybetmesi engellenebilir.

Rötrenin Nedenleri
1) Aşırı sıcaklık
2) Gereksiz yere fazla çimento kullanmak
3) Betonu susuz bırakmak
4) Çoğu da buharlaşmadan dolayı kaybolan sudan dolayı meydana gelir.

Shrinkage: Volume decrease caused by drying and chemical changes; a function of time but not of temperature or of stress due to the external load.




Berke Barajı Osmaniye

Berke Barajı Osmaniye



Berke Barajı Hakkında Genel Bilgiler 1995 yılında Ocak ayında yapımına başlanılan baraj Ceyhan Nehri üzerinde ve 201 m yüksekliğindedir. Türkiye’de ve Dünya’da 16. sırada beton kemer barajıdır. Berke Hidroelektrik santralı ise bölgenin en büyük hidroelektrik santrali olmaktadır. 2002 yılı başında üretime geçen Berke Barajı, Sır Barajı ile Aslantaş Barajı arasında yaklaşık 200 metrelik düşüşten yararlanılarak, 201 m yüksekliğinde, çift eğrilikli ince beton kemer tipinde bir barajdan, 9,3 m. çapında toplam 1921 m uzunluğunda bir enerji tünelinden ve 3 x 170 = 510 MW kurulu gücünden 120 x 120 x 44 m boyutunda bir yer altı santralinden oluşmaktadır. Barajın arkasında oluşacak göl hacmi 427 milyon M3 olup, yaklaşık 30 km uzunluğundadır. Santralde yılda ortalama 1 milyar 669 milyon kwh enerji üretilecektir. Berke Barajı ve Hidroelektrikle santralinin dünyanın 16.inci ve Türkiye’nin en yüksek kemer barajı olması, Türk Müteahhidi tarafından yapılan ilk çift eğrilikli kemer barajı ve en büyük perde enjeksiyonunu ihtiva etmesi yapılan işin önemini göstermektedir. 1.2. Berke Barajı ve Hidroelektrik Santrali Projesinin Özellikleri 1. Türkiye’nin en yüksek kemer barajı 2. Dünyanın 16. yüksek kemer barajı 3. Türk müteahhidinin yaptığı ilk çift eğrilikli kemer barajı 4. Dünyanın en büyük perde enjeksiyonu 5. Özel sektör tarafından tamamı az kaynaklardan finanse edilen ilk baraj 6. Türkiye’deki barajların arkalara yıllık üretim sıralamasında 5. kapasitede baraj 7. Son beş yıllık içinde Türkiye’de işletmeye geçin hidroelektrik santrallerin toplam üretiminin üçte biri (1/3) kapasitesinde, 8. Berke Barajının tek başına üretim kapasitesi, ÇEAŞ’nın dmiğer 6 barajının toplam üretim kapasitesi kadardır. (Berke barajının üretime geçmesi ile ÇEAŞ’nın mevcut kurulu günleri ve yıllık üretim kapasiteleri iki katına çıkmıştır). Çizelge 1, Dünyadaki En Yüksek Beton Barajları Çizelge 2. Türkiye’nin En Yüksek Kemer Barajları Adı İnşaatın Yeri Gövde Dolgu Hacmi (103 M3) Temelden Yüksekliği (cm) Müteahhidi Başlangıç Tarihi Bitiş Tarihi Nehir İl Berke 1995 2001 Ceyhan Osmaniye 836 201.00 Yapı ve Tic. A.Ş Oymapınar 1977 1984 Manavgat Antalya 676 185.00 Bilgfinger + Berger Karakaya 1976 1987 Fırat Diyarbakır 2000 173.00 Holstrade + Recchı Gökçekaya 1967 1972 Sakarya Eskişehir 650 158.00 Holstrade Sır 1987 1991 Ceyhan K.Maraş 494 66.00 Holstrade 2. BERKE BARAJININ DÜZİÇİ EKONOMİSİNE KATKISI 2.1. Berke Barajının Yapımı 1995 yılının Ocak ayında başlamıştır. Barajın yapımında yaklaşık 2000 işçi çalıştırılmıştır. Barajın yapımında çalışan bu işçilerin yaklaşık %90’ı Düziçi’nden ve çevre ilçelerindendir. Berke barajının yapımı 6 yıl sürmüştür.
Alıntıdır.



Berke Barajı Osmaniye Berke Barajı Osmaniye

TMMOB BATMAN TEMSİLCİLİKLERİNİN ILISU BARAJ YAPIMINA KARŞI ORTAK BASIN BİLDİRGESİ

TMMOB

BATMAN TEMSİLCİLİKLERİNİN

ILISU BARAJ YAPIMINA KARŞI ORTAK BASIN BİLDİRGESİ


Ülkemizde yıllardan beri “Ilısu baraj yapımıı” için insanlığın ve kültürlerin ana merkezi 1978’ den beri birinci derece arkeolojik sit alanı olan Hasankeyf’i yok etmeye ilişkin sistematik bir politika devam etmektedir.

Hasankeyf’in sular altında kalmasına sebep olacak olan Ilısu Barajı; Mardin , Şırnak il sınırları arasında Dargeçit ilçesinin 13 km doğusunda, Dicle nehri üzerinde yer almaktadır. Temelden yüksekliği 138 metre, maksimum su kotu 527 metredir. Göl hacmi 11 milyar metreküp, barajın kurulu gücü 1200 MW olarak planlanmaktadır.

Ilısu Barajı sadece elektrik üretecektir. Diyarbakır, Batman, Siirt,Mardin ve Şırnak il sınırlarını oluşturan 350 bin dekarlık baraj gölü içerisinde; 1 ilçe, 30 köy ve 49 mezra sular altında kalacaktır. Burada yaşayan yaklaşık 20 bin kişi göçmek zorunda kalacaktır. Bu yerleşim birimlerinin çoğu verimli topraklara sahip olduğundan tarım arazileri bu bölgede yok olacak, kendi toprakları ile geçinen bu insanlar yarın büyük kentlerin varoşlarında işsiz göçmenler olarak yaşamaya mahkum edileceklerdir.

Anadolu ve Mezopotamya’nın uygarlık tarihinde çok önemli kültürel değerler olduğu bilinmektedir. Bu coğrafyanın hemen hemen her yerinde höyükler, ören yerleri, anıtlar, mağaralar ve kubbeler geçmişi günümüze taşımaktadır. Hasankeyf Mezopotamya’da insanlığın yerleşik hayata geçtiğinin belirgin örneğidir.

Avrupa’da bulunan Britsh,Löver gibi önemli müzelerde tarihi eserlerin çoğunluğunun Anadolu ve Mezopotamya’dan çalıntı olduğu bilinmektedir. Ilısu Barajı’na finansman desteği verecek Avrupa ülkeleri çalamadığı tarihi eserleri de sular altında bırakarak yok etmek mi istiyor? Ilısu’ya finansörlük yapan Avrupa devletleri gelsinler, yarım kalmış barajlarımıza kredi versinler.

Hasankeyf ‘i birinci derece sit alanı yapan en önemli özellik -bir bütün içerisinde- mağaralar, kalenin tarihi dokusu, ibadethaneler ve burada yaşayan atalarımızın mezarları,Zeynel Bey Türbesi ve kazı çalışmaları daha bitmemiş gün ışığına çıkmayı bekleyen binlerce tarihi eserler… Sular altında kalacak olan binlerce mağaranın taşınması zaten söz konusu değil. Zeynel Bey Türbesi ise yapısı gereği dış cephesindeki mozaik kaplamalardan dolayı eski özelliğini koruyamayacağı için sökülüp tekrar montaj yapılmasını imkansız kılmaktadır. Ray sistemiyle taşınma durumunda ise; Türbenin olduğu yer ile taşıması iddia edilen yer arasında yükseklik kot farkı çok olduğundan olabilecek sarsıntılardan dolayı türbenin kesinlikle yıkılacağı bir gerçektir.

Barajların planlanması ve yapımı tabii ki biz mühendislerin işidir. Ancak biz bir yapının planını yapmadan önce bireyin yaşadığı coğrafyadaki kültürel değerleri (gelenekler ,dini değerler ve kültürel mekanlar) gözeterek ve araştırarak yaparız. Aksi durumda plan işlevsiz kalır, değerlere aykırı bir durum sergileyeceğinden ölü bir yatırım olur. Tabii ki bu vazgeçilmez kural, dünyanın her yerinde planlama bazında her kurum ve kuruluş için geçerlidir. Tam da bu noktada Ilısu Barajı’nın planını yapan kurum ve kuruluşlar sizce bu kuralın bilincinde midirler? Hasankeyf’in sular altında bırakılması insanlığa karşı işlenmiş bir suç değil midir?

Biz mühendisler barajın ömrünü teknik olarak saptayabiliyoruz. Barajın havzasının bulunduğu alanlardan gelecek kil,silt gibi malzemelerin ölü hacim diye tabir ettiğimiz baraj alt kotunu doldurması sonucunda baraj ömrü tükenmekte ve atıl duruma gelmektedir. Buna da maksimum 100 yıl süre biçmekteyiz. Erozyonun önlenmesi için gerekli ağaçlandırma çalışması yapılmadığından barajın ömrü 60-70 yıla düşmektedir. Bu şartlarda bir yapının İnsanlık için kazanımı çok uzun bir süre değil. 7000 yıllık geçmişe sahip, insanlık var oldukça ayakta kalacak olan Hasankeyf’in bu ölü hacmin altında kalmasına ne demeli? Bu kıyas maddiyatla ölçülebilir mi?

21.yüzyılda teknoloji çağında yaşayan insanoğlu barajların toprağa ne denli zarar verdiğini ve bir daha o topraktan verim alınamayacağını bilmez mi? Her baraj ömrü tamamlandığında geriye kocaman bir bataklık ve bitki örtülerinin yok olduğu bir havza kalmaktadır.

Dicle nehri ve bu nehre akan kollar üzerindeki yüzlerce kilometre boyunca sağlı-sollu Salma Sulama tarım yapılması sonucunda gübre ve kimyasal ilaçlar bu baraj göletinde birikecektir. Bu havza üzerinde bulunan şehir ve fabrika atıkları hala Dicle nehrine akmaktadır. Bu iki olumsuz etki sonucunda gölette birikecek olan 11 milyar metre küplük su kendi çevresindeki yer altı içme su kaynaklarını ciddi oranda kirleteceğinden gelecekte insan sağlığını olumsuz etkileyeceği kaçınılmazdır. Batman Belediyesi’nin şehir içme suyu olarak planladığı debisi 6500 lt/sn kapasiteli Zilek suyu (Sazlık Köyü civarında) ile beraber benzer birçok su kaynağı da bu baraj göletinin altında kalacaktır.

1980’lerden bu yana birçok baraj inşaatına başlanmış, milyar dolarlar harcanmış, ama hiçbiri (Atatürk Barajı da dahil) tam olarak tamamlanamamıştır. Gerek ödenek sıkıntıları gerekse diğer sorunlar gerekçe gösterilerek barajın bir kısmı tamamlanıp diğer kısım yarım bırakılmıştır. Yarım kalan kısımların tarım sulama kısımları olması da diğer bir konudur.Su tutulan barajlarımızın ömürleri tükenmek üzere, nedense sulama kanallarının %80’i yapılmamıştır. Baraj yapımını ısrarla sürdüren zihniyet, baraj kodunu düşürerek söz konusu Hasankeyf’ kalesinin üst tarafını havada bırakıp göstermelik olarak kurtaracaklarını iddia etmekteler. Hasankeyf sadece kale kısmından mevcut değil, sağ ve solunda binlerce mağara ve alt kısmında tarihi eserler mevcuttur. Ilısu Barajı’nın kurulacağı havzanın jeolojik ve jeomorfolojik olarak incelenmesi neticesinde baraj göletinin olduğu bölümün yumuşak ve kolay aşınabilinen karstik kayaçlardan oluştuğu görülecektir. Mevcut kodun 60-70 metre kadar düşürülmesi ile Hasankeyf kalesi ve üst kısımlarda kalan yapıların tamamen kurtarılacağı yanılgısına düşülmektedir. Oysa bu kot düşürülecek bile olsa havzada biriken suyun kalenin üzerinde bulunduğu kayayı aşındıracağından kalenin kısa sürede yıkılacağı kesindir.

Baraj yapımında yasalarımızda ÇEDR raporu zorunlu kılınmamaktadır. AB ülkeleri yaptıkları her kapsamlı yapılarında ÇEDR raporunu istemektedirler. ÇEDR raporunun en önemli özelliği yapının yapılacağı yerlerdeki sivil toplum örgütlerinin tepkileridir. DSİ X. Bölge Müdürlüğü ve Ilısu Konsorsiyumu adına NUROL Inşaat ve Ticaret AŞ Avusturya,Almanya ve İsviçre’den kredi talebinde bulunmuş,bu ülkeler de NUROL Inşaat ve Ticaret AŞ’den ÇEDR raporu istemişlerdir. Bu firma gerçeklerden uzak, tuzak anket sorularla yerel sivil örgütleri baraj yapımına destek veriyormuş gibi göstermişlerdir. Oysa ki Batman’da genel kanı barajın yapılmaması yönündedir.Yani ÇEDR raporu yerel -özellikle Batman- sivil toplum örgütlerinin desteğini almamıştır.

İnsanoğlu tarihi mekanları görmek, atalarının geçmiş yaşam tarzlarını ,kültürel değerlerini ve tarihini öğrenmek ister, hiçbir zaman Batman’daki petrol kuyularını gezip görmek istemez.Söz konusu tüm değer yargıları Hasankeyf ile bütünleşmektedir. Hasankeyf bize atalarımızdan kalan tarihi bir mirastır.Bu mirasın gelecek nesillere kalması ve korunması insanlığın temel görevidir.

Bu tarihi mekanı,Hasankeyf’i, 60-100 yıllık ömrü olan bir baraja heba etmek ne kadar doğrudur?

Biz, bu krediyi verecek kuruluşları kararlarını vermeden önce bölgeye gelmeleri ve yerel sivil toplum örgütleriyle görüşmeleri talebinde bulunuyoruz.

Bu bildirgeye imza atan TMMOB Batman Temsilcilikleri olarak her konuda olduğu gibi Hasankeyf’e siyaset üstü bir duruş sergilediğimizi belirtiyoruz. Bu konuda herkesi kültür mirasımız Hasankeyf’in sular altında kalmaması için duyarlı olmaya davet ediyoruz..

Saygılarımızla…

TMMOB BATMAN İL TEMSİLCİLİKLERİ

İNŞAAT MÜH. O. MAKİNE MÜH. O. MİMARLAR O. ELEKTRİK MÜH. O.

JEOLOJİ MÜH.O. HARİTA MÜH.O. ZİRAAT MÜH.O. PETROL MÜH. O

15 Nisan 2008 Salı

dış cephe kaplamaları ve ekofiks

strafor (köpüğümsü bir alaşım) monte ve şekil verileceği yere göre şekillendirilip kesilir.duvara monte edilecek taraflarına harç sürülüp file ile giydirilir.bundan sonra ekofiks ile montajı yapılır.duvara yapıştırıldıktan sonra 10 luk dübel ve ardından düzgün bir şekilde kaplaması (kalekim) çekilir. bu işlemlerden sonra eleman, boya ve badana işi için hazır haldedir.

poligonlar komple olarak dış cephede ısı ve ses yalıtımı için de kullanılabilir.dış cepheye geçirmeli olarak takılır ve dübelleri atılır.

ekofiks de straforları dış cepheye yapıştırmada kullanılan bir malzemedir ve kullanımı şu şekildedir:

-seramik kaplanacak yüzeyler toz, kir, yağ vb. den arındırılmalı ve düzgün olmalıdır.

-emici yüzeylerde çalışırken yüzy hafifçe ıslatılmalıdır.

-yaklaşık 6-7 lt. suya, torba içerisindeki ekofiks yavaş yavaş boşaltılarak düşük devirli
mikser veya mala ile toprak kalmayacak şekilde iyice karıştırılmalıdır.

-ekofiks harcı 10 dakika dinlerndirildikten sonra uygulama öncesinde tekrar karıştırılmalıdır.

-ekofiks harcı yüzeye uygulanıp seramik ebatlarına göre belirlenmiş işli mala ile taraklanmalıdır.

-seramikler taraklanan ekofiks harcı üzerine 10 dakika içerisinde döşenmelidir.

-hazırlanan ekofiks harcı üç saat içinde kullanılmalıdır.

-derzleme işlemi en az 24 saat sonra yapılmalıdır.

-uygulama sıcaklık aralığı +5/+35 santigrat derece olmalıdır.

-orjinal ambalajında 8-10 kat istifle 6 ay saklanabilir.

Çürük binalar için müthiş buluş


Yaşanan depremlerde apartmanların iskambil kağıdı gibi devrildiği Türkiye için ABD'den müthiş haber. Betona enjekte edilen bir bakteri yumuşak toprağı kayaya çevirebiliyor.
Amerikalılar çürük zemine çare buldu. Türkiye gibi deprem kuşağında yer alan ve ne yazık ki üfleseniz yıkılabilecek kadar dayanıksız binalarla dolu olan bir ülkede yaşadığımız için, bu gelişme elbette çok dikkatimizi çekti.

Yaşadığımız korkunç depremlerde yan yana dizilmiş iskambil kâğıdı gibi devrilen binaların birçoğunun zemininde sıvılaşma problemi olduğu ortaya çıkmıştı. Çünkü binalar deprem hattında olup olmadıkları araştırılmadan inşa edilmişti. Üstelik binaların temelleri de apartman değil çadır dikiliyormuş gibi atılmıştı.

Ve muhtemel bir depremde domino taşlan gibi yıkılabilecek yüz binlerce bina var hâlâ. Amerikan Davis Kaliforniya Üniversitesi araştırmacılarının keşfettiği 'baciilus pasteurii' adındaki bakteri ise taşıdığı özellikler nedeniyle Türkiye için bir umut ışığı niteliğinde. Bu bakteri, enjekte edildiği yerde kendiliğinden kalsit (kalsiyum karbonat) üreterek toprak yapısındaki boşlukları dolduruyor ve yekpare bir zemin oluşturabiliyor. Yani uzun sözün kısası çimento etkisi yaratan bakteri, yumuşak toprağı sert bir kayaya çevirebiliyor!

Bakteri yeraltında doğal olarak bulunuyor ve yeraltı sularını olduğundan daha alkalik yapmasıyla biliniyor. haber7
Kalsiyum ve karbonatın birleşerek kalsiyum karbonat kristali formu alması için suda erimesi gerekiyor. Bakteri bunları önce erimeye zorluyor, ardından da ortaya çıkan doğal çimentoyu iyice sıkılaştırarak adeta beton haline getiriyor.

'Baciilus Pasteurii'nİn en güzel tarafıysa inşaat sırasında zemine birçok noktadan özel aletlerle yayılabilmesinin yanı sıra, tıpkı aşı gibi bitmiş binaların zeminine de enjekte edilebiliyor olması.

Bakterinin beton aşısı olarak kullanılmasının mucidi Jason DeJong Yeni Aktüel'e yaptığı açıklamada, toprağın yapısını bozmayan bu doğa dostu yöntemin bilinen tüm zemin güçlendirme yöntemlerinden, kimyasal yöntemler dahil, daha ucuz olduğunu söylüyor.

Ama tüm ısrarlarımıza rağmen fiyat söylemekten de kaçınıyor. Deneyi deprem simulasyon cihazıyla laboratuar ortamında yapılan ve ABD Ulusal Bilim Vakfı'nca finanse edilen araştırmanın adı, Türkçe'ye "Mikrobik yolla harekete geçirilmiş kalsit çökeltisi" diye çevirebileceğimiz "Microbially Induced Calcite Precipi-tatİon", yani MICP.

Mikrop, biraz oksijen ve besin

Jason DeJong'dan aldığımız bilgilere göre, bu teknik ABD'de özellikle antik değeri olan heykellerin içindeki boşlukları ve dışındaki yarıkları kapatmak için zaten kullanılıyor. Bilim adamları da tekniğin bina temellerinde de uygulanabileceğini düşünerek başlamışlar bu projeye. Tabii birkaç küçük farkla. Kalsiti güçlendirmek İçin İçine oksijen ve bazı besin değerleri de katmışlar.

Projenin hedefi ise deniz kıyısında kumsal araziye inşa edilen binaları depreme karşı dayanıklı hale getirmek. Bu arada hemen belirtelim, dışarıdan enjeksiyonla zemin yapısındaki boşlukları doldurma fikri de Amerika'da ilk değil. Jason DeJong daha Önce de birtakım kimyasallarla bu işlemin yapılabildiğini söylüyor.

Ama kimyasallar tahmin edilebileceği gibi su ve toprakta toksik maddeler bırakıyor. Geçen on yılda jeosentetik malzemelerin ve sulu harç kullanımının dramatik bir şekilde tığını belirten Jason DeJong "Bu malzemeler yeraltı sularına ve toprağa ciddi toksik zararlar veriyor, örneğin harcın içindeki malzemeler topraktaki PH (iletkenlik ve yumuşamayı arttıran asitlenme) seviyesini suni olarak yükseltiyor" diyor. Bu da doğanın dengesinin bozulması ve küresel ısınmanın yakıcı gündem maddesi olduğu bir zaman diliminde tercih edilen bir yöntem olmamalarını getiriyor beraberinde. Bu nedenle Amerika'da artık biyolojik çalışmalar ile geoteknik gelişmeler birbirini takip ediyor.

DeJong "20. yüzyıla dönüp bakarsanız önce mekanik mühendisliğin, ardından da kimya mühendisliğinin geldiğini görürsünüz. Şimdi ise biyolojinin her zaman önemli bir yeri olacağını anlamış bulunuyoruz" diyor. Trilyonlarca mikrop olduğundan söz eden DeJong "Toprağın her karesinde sa¬yılamayacak kadar çoklar. Onları organize etmeyi başarırsak, bizim İçin faydalı işler yapabilirler" diyerek sürdürüyor sözlerini.

Yeni milenyumun bilimi

Kaliforniya Üniversitesi Toprak Etkileşimleri Labo-ratuvarı'nda çalışmalarını sürdüren Jason DeJong, "Geoteknik mühendisleri kısa bir süre öncesine kadar biyoloji ile geoteknik arasındaki önemli bağı reddediyordu, ikisi arasındaki bağın önemi yeni yeni keşfedilmeye başladı" diyor

KARAYOLLARI TANIMLARI