Göz Dolgu
Tekniği:
Ahşap çatkı
duvar sistemi, ahşap dikmeler ve kirişler kullanılarak yapı ağırlığının zemine
aktarıldığı sistemdir. Göz dolgu, bu duvar sisteminin meydana getirdiği bir
tekniktir (Resim 6). 15x15 cm. boyutunda ana taşıyıcı dikmeler, 3 m.
aralıklarla yerleştirilmektedir. Ana taşıyıcı dikmelerin arasına, ortalama 20
cm. aralıklar ile ara taşıyıcı dikmeler yerleştirilmektedir (Uluengin, 1998, s.
116). 5x5 cm. boyutundaki yatay ve düşey ara taşıyıcı dikmeler ile bölünerek,
kare şeklinde boşlukları meydana getirmektedir. Düşey taşıyıcıların
birbirlerine yaklaştırılmasıyla ve sayıları arttırılan dikmeler, dolgu
malzemesinin kalıcılığının arttığını ifade etmektedir. Boşlukların içleri, bölgede
bulunan taşlar ile doldurulur. Bağlayıcı malzeme olarak kil kullanılmaktadır
(Sümerkan, 1989, s. 85).
Göz dolgu
teknik, dikmelerin sık aralıklarla yerleştirilmesi sonucu yapının kolayca
yükselmesini sağlar. Dikme uzunluğu ağacın en verimli kullanımı açısından 3 m.
ile sınırlıdır. Ayrıca, bölgeden temin edilen taş, herhangi bir işlem ya da
işçilik gerektirmez. Kurtboğaz tekniğinin, yapım teknik ve malzeme kullanımı
açısından göz dolgu tekniğine göre daha erken dönemde uygulanmaya başladığı
anlaşılmaktadır.
Göz dolgu
tekniği, kare veya dikdörtgen modüllere ayrılabildileri gibi her göz arası
köşegen bölünerek üçgen şekilli de olabilirler. Bu türe ‘‘muska’’ adı verilir.
Muska dolgu, Trabzon Taşkıran ve Uzungöl’de örneğine rastlanılmaması nedeniyle
ayrıntılı olarak ele alınmamıştır.
Yapı
Bileşenleri ve Malzemeleri:
Kırsal
yerleşimde bulunan konutların sürdürülebilir özelliğini koruması, bölgede
yaşayan ustaların uzun süre boyunca gözlemleyerek fark ettiği malzeme
özelliklerini tanımaları ve malzemeyi yerleşim dokusuna göre kullanmalarının
sonucudur. Yapı ustaları, yapı malzemeleri tercihini yakın çevreden yaparak,
yapı alanına tedarik kolaylığı sağlarken, ekonomik açıdan elindeki olanakları
değerlendirmeyi tercih eder (Aran, 2000, s. 194-198).
Taşıyıcı
/ Strüktür Bileşenleri ve Malzemeleri:
Bölgenin
iklim ve coğrafi koşulları nedeniyle, en rahat biçimde elde edilen ve bu
nedenle ekonomik olan ahşap ve taş kullanılarak, yöreye özgü yapım
tekniklerinin oluşmasına olanak sağlanmıştır. Tezin araştırma konusu
kapsamında, bu bölgeye özgü taşıyıcı sistem olarak, ahşap ve taş, iki farklı
teknikte kullanılarak ‘‘ahşap yığma sistemi’’ ve ‘‘ahşap çatkı sistemini’’ meydana
getirmektedir. Ahşap yığma sistemi, kurtboğaz yapım tekniğini ortaya çıkaran
daha eski bir teknik durumundayken, ahşap çatkı sistemi daha gelişmiş göz dolgu
tekniğini ortaya koymaktadır (Resim 7).
Roth,
(2000), ‘Bir yapının en görünür kısmının strüktürü ya da onu ayakta tutan
sistemi’ (s.42) olduğunu belirtir. Strüktür malzemelerinin tercihi ve kullanım
biçimi geleneksel konutların karakteristik özelliğini oluşturmada önemli bir
faktördür.
Ahşap
yığma tekniklerinin en eskisi kuşkusuz çantı ya da yığma ahşap yapım olarak
adlandırılan tekniktir. Bu teknik üzerindeki dallar ve çıkıntılar temizlenmiş
yuvarlak kesitli ağaç gövdelerinin üst üste yerleştirilmesi biçiminde
uygulanır. Sistemin ayakta durabilmesi için, köşelerde her bir ağacın kendisine
dik konumda uzanan elemanla geçme oluşturması gerekmektedir ( Başgelen, 1993,
s.91).
Ahşap:
Ahşap,
Doğu Karadeniz Bölgesi’nde kullanılan birincil malzemedir. Ahşap yığma ve ahşap
çatkı sistemleri, yapım teknikleri bakımından birbirlerinden ayrılmaları
sonucu, taşıyıcı malzemelerin uygulanması aşamasında farklılıkların görülmesine
neden olur. Her iki teknikle yapılan duvarların bodrum katı 50 cm.
kalınlığındaki moloz taştır. Göz dolgu teknik ile yapılan konutlarda, taş duvar
yaşama katında devam ederken, Kurtboğaz tekniği ile yapılan konutların yaşam
katında ahşap malzemenin uygulandığı görülmektedir.
Ahşap,
‘kurtboğaz teknikte’; yığma olarak, ‘göz dolgu teknikte’; dikme ve kiriş olarak
kullanılır. Ahşap yığma sistemde kullanılan her bir ahşap, 15-50 cm.
uzunluğunda ve 4-10 cm. kalınlığındadır. Ahşap çatkı sistemde ise, 3 m.’yi geçmeyecek
şekilde 10x10 cm. veya 10x15 cm.’lik taşıyıcı dikmeler ve onları bağlayan yatay
kirişler ile strüktür hazırlandıktan sonra, 5x5 cm. boyutlarındaki düşey ve
yatay ahşaplar, ortalama 17-20 cm. aralıklarla yerleştirilerek kare şeklinde
boşluklar oluşturmaktadır (Resim 8, 9). Ağaç cinsi, strüktür açısından çok
önemlidir. Yerinde yapılan incelemelerde, ağaç cinsinin, yapıların dayanıklı ve
uzun ömürlü olmasını sağlayan önemli bir etken olduğu görülmüştür.
Yerinde
yapılan görüşme ve incelemelerde, kestane ve ladinin en sık kullanılan ağaç
türleri olduğu tespit edilmiştir. Uzungöl ve Taşkıran gibi rakımın yüksek
olduğu yerlerde ladin ağacının sayısının kestaneden daha fazla olmasından
dolayı, yapılarda daha çok tercih edilmektedir. Ladin ağacının, kestane
ağacında olduğu gibi, böceklenmeyi önleyen ve dayanıklı bir yapısı vardır.
Yapının strüktür, kapı ve pencere elemanlarında aynı ağaç cinsleri
uygulanmaktadır. Bununla birlikte, servi ağacının yapraklarında bulunan öz
kokularının, böceklenmeyi ve nemi tamamen engellemesi nedeniyle, sandık ve
dolap benzeri elemanlarıda kullanımı tercih edilmektedir ( Mehmet Tahan,
kişisel görüşme, Ekim 2014).
Taş:
Ahşaptan
sonra en çok kullanılan malzeme taştır. Öcal ve Dal, (2012), doğal taşın
taşıyıcı gücünün sağlam olması, olumsuz hava koşullarına karşı dayanıklı ve
doğada yaygın şekilde bulunması, uzun yıllar boyunca yapı sisteminin en temel
malzemesi olarak kullanılmasının gerekçesi olarak tanımlamaktadırlar (s. 9).
İklim,
coğrafi koşulların şekillenmesinde ilk sırada yer almaktadır. Buna bağlı
olarak, bölgeye özgü malzemeleri meydana getirirken, bir ağacın ya da taşın
cinsini de belirler. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bulunan bir taşın özelliği,
diğer bölgelere göre değişiklik gösterir. Bölgenin nemli olması yapılarda ilke
olarak zemin katta taşın kullanılmasını gerektirmektedir. Neme karşı dayanıksız
olan ahşap ile toprak arasında taş malzeme kullanılarak bir tür izolasyon
sağlanmaktadır. Evlerde yapılan incelemelerde biri arka duvar olmak üzere üç
tarafından yaklaşık 50 cm. kalınlığında taşıyıcı bir taş duvar ile çevrelendiği
gözlemlenmiştir. İklime bağlı olarak, bölgede bulunan taşın cinsi, yapının
sağlamlığı açısından olumlu yönde etkilemektedir. Sümerkan (1989), yapılarda
taşın dolgu elemanı olarak kullanılmasında ‘andezit’ ve ‘bazalt’ gibi taş
cinslerinin seçilmesinin yaygın olduğunu savunur (s. 83). Bazalt, andezit,
riyolit ve trakit gibi ince taneli hızlı soğuyan taşlar, sert, dayanıklı, sık
dokulu ve su emmeyen yapıya sahiptir (Öcal ve Dal, 2012, s. 15).
Kil:
Dolgu
elemanı olarak kullanılan taşın bağlayıcı malzemesi olarak kullanılır. Kilin
bağlayıcı özelliğini arttırmak için kireç ile birlikte uygulanmaktadır
(Sümerkan, 1990, s.67).
Kireç:
Kireç,
göz dolgu sistemde 20x20 cm.’lik boşlukları, çevreden temin edilen taşlar ile
doldurmak için bir bağlayıcı malzeme olarak kullanılmaktadır. Vitruvius,
(1998), kirecin, kum ve su ile karıştırıldığında sağlam bir yapıya kavuşmasının
en önemli nedenini şu şekilde açıklamaktadır: Kirecin elde edilmesini sağlayan kayalar,
tüm cinsler gibi dört maddeden oluşmaktadır. Hava oranı yüksek olanlar yumuşak,
su oranı fazla olanlar nem nedeniyle sağlam, toprağı fazla olanlar sert ve ateş
oranı yüksek olanlar gevrektir (s. 32).
Kum:
Harç
malzemesi olarak kullanılır. Vitruvius, (1998), öncelikli olarak, ocak kumunun
tercih edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Ocak kumu yapısı gereği çabuk
kurur ve taşıyıcılık açısından oldukça sağlamdır. Fakat, kumun kazılabileceği
ocaklar yoksa, dere yataklarından, çakıldan ve deniz kenarından eleyerek
çıkartılmalıdır. Bu tür bir yöntem, kumun yavaş kurumasına ve taşıyıcılık yönünden
zayıflamasına neden olur. Özellikle, deniz kumunun tuzlu yapısı yüzeylere
uygulandığında zarar verir (s. 31).
GELENEKSEL YAPIM TEKNİKLERİ VE MEKAN İLİŞKİSİ:
UZUNGÖL VE TAŞKIRAN ÖRNEKLERİ
Yüksek Lisans Tezi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder