10 Haziran 2019 Pazartesi

STRÜKTÜREL SİSTEMDE ‘‘GÖZ DOLGU’’ TEKNİĞİ


Göz Dolgu Tekniği:
Ahşap çatkı duvar sistemi, ahşap dikmeler ve kirişler kullanılarak yapı ağırlığının zemine aktarıldığı sistemdir. Göz dolgu, bu duvar sisteminin meydana getirdiği bir tekniktir (Resim 6). 15x15 cm. boyutunda ana taşıyıcı dikmeler, 3 m. aralıklarla yerleştirilmektedir. Ana taşıyıcı dikmelerin arasına, ortalama 20 cm. aralıklar ile ara taşıyıcı dikmeler yerleştirilmektedir (Uluengin, 1998, s. 116). 5x5 cm. boyutundaki yatay ve düşey ara taşıyıcı dikmeler ile bölünerek, kare şeklinde boşlukları meydana getirmektedir. Düşey taşıyıcıların birbirlerine yaklaştırılmasıyla ve sayıları arttırılan dikmeler, dolgu malzemesinin kalıcılığının arttığını ifade etmektedir. Boşlukların içleri, bölgede bulunan taşlar ile doldurulur. Bağlayıcı malzeme olarak kil kullanılmaktadır (Sümerkan, 1989, s. 85).

Göz dolgu teknik, dikmelerin sık aralıklarla yerleştirilmesi sonucu yapının kolayca yükselmesini sağlar. Dikme uzunluğu ağacın en verimli kullanımı açısından 3 m. ile sınırlıdır. Ayrıca, bölgeden temin edilen taş, herhangi bir işlem ya da işçilik gerektirmez. Kurtboğaz tekniğinin, yapım teknik ve malzeme kullanımı açısından göz dolgu tekniğine göre daha erken dönemde uygulanmaya başladığı anlaşılmaktadır.
Göz dolgu tekniği, kare veya dikdörtgen modüllere ayrılabildileri gibi her göz arası köşegen bölünerek üçgen şekilli de olabilirler. Bu türe ‘‘muska’’ adı verilir. Muska dolgu, Trabzon Taşkıran ve Uzungöl’de örneğine rastlanılmaması nedeniyle ayrıntılı olarak ele alınmamıştır.
Yapı Bileşenleri ve Malzemeleri:
Kırsal yerleşimde bulunan konutların sürdürülebilir özelliğini koruması, bölgede yaşayan ustaların uzun süre boyunca gözlemleyerek fark ettiği malzeme özelliklerini tanımaları ve malzemeyi yerleşim dokusuna göre kullanmalarının sonucudur. Yapı ustaları, yapı malzemeleri tercihini yakın çevreden yaparak, yapı alanına tedarik kolaylığı sağlarken, ekonomik açıdan elindeki olanakları değerlendirmeyi tercih eder (Aran, 2000, s. 194-198).
Taşıyıcı / Strüktür Bileşenleri ve Malzemeleri:
Bölgenin iklim ve coğrafi koşulları nedeniyle, en rahat biçimde elde edilen ve bu nedenle ekonomik olan ahşap ve taş kullanılarak, yöreye özgü yapım tekniklerinin oluşmasına olanak sağlanmıştır. Tezin araştırma konusu kapsamında, bu bölgeye özgü taşıyıcı sistem olarak, ahşap ve taş, iki farklı teknikte kullanılarak ‘‘ahşap yığma sistemi’’ ve ‘‘ahşap çatkı sistemini’’ meydana getirmektedir. Ahşap yığma sistemi, kurtboğaz yapım tekniğini ortaya çıkaran daha eski bir teknik durumundayken, ahşap çatkı sistemi daha gelişmiş göz dolgu tekniğini ortaya koymaktadır (Resim 7).

Roth, (2000), ‘Bir yapının en görünür kısmının strüktürü ya da onu ayakta tutan sistemi’ (s.42) olduğunu belirtir. Strüktür malzemelerinin tercihi ve kullanım biçimi geleneksel konutların karakteristik özelliğini oluşturmada önemli bir faktördür.
Ahşap yığma tekniklerinin en eskisi kuşkusuz çantı ya da yığma ahşap yapım olarak adlandırılan tekniktir. Bu teknik üzerindeki dallar ve çıkıntılar temizlenmiş yuvarlak kesitli ağaç gövdelerinin üst üste yerleştirilmesi biçiminde uygulanır. Sistemin ayakta durabilmesi için, köşelerde her bir ağacın kendisine dik konumda uzanan elemanla geçme oluşturması gerekmektedir ( Başgelen, 1993, s.91).
Ahşap:
Ahşap, Doğu Karadeniz Bölgesi’nde kullanılan birincil malzemedir. Ahşap yığma ve ahşap çatkı sistemleri, yapım teknikleri bakımından birbirlerinden ayrılmaları sonucu, taşıyıcı malzemelerin uygulanması aşamasında farklılıkların görülmesine neden olur. Her iki teknikle yapılan duvarların bodrum katı 50 cm. kalınlığındaki moloz taştır. Göz dolgu teknik ile yapılan konutlarda, taş duvar yaşama katında devam ederken, Kurtboğaz tekniği ile yapılan konutların yaşam katında ahşap malzemenin uygulandığı görülmektedir.
Ahşap, ‘kurtboğaz teknikte’; yığma olarak, ‘göz dolgu teknikte’; dikme ve kiriş olarak kullanılır. Ahşap yığma sistemde kullanılan her bir ahşap, 15-50 cm. uzunluğunda ve 4-10 cm. kalınlığındadır. Ahşap çatkı sistemde ise, 3 m.’yi geçmeyecek şekilde 10x10 cm. veya 10x15 cm.’lik taşıyıcı dikmeler ve onları bağlayan yatay kirişler ile strüktür hazırlandıktan sonra, 5x5 cm. boyutlarındaki düşey ve yatay ahşaplar, ortalama 17-20 cm. aralıklarla yerleştirilerek kare şeklinde boşluklar oluşturmaktadır (Resim 8, 9). Ağaç cinsi, strüktür açısından çok önemlidir. Yerinde yapılan incelemelerde, ağaç cinsinin, yapıların dayanıklı ve uzun ömürlü olmasını sağlayan önemli bir etken olduğu görülmüştür.

Yerinde yapılan görüşme ve incelemelerde, kestane ve ladinin en sık kullanılan ağaç türleri olduğu tespit edilmiştir. Uzungöl ve Taşkıran gibi rakımın yüksek olduğu yerlerde ladin ağacının sayısının kestaneden daha fazla olmasından dolayı, yapılarda daha çok tercih edilmektedir. Ladin ağacının, kestane ağacında olduğu gibi, böceklenmeyi önleyen ve dayanıklı bir yapısı vardır. Yapının strüktür, kapı ve pencere elemanlarında aynı ağaç cinsleri uygulanmaktadır. Bununla birlikte, servi ağacının yapraklarında bulunan öz kokularının, böceklenmeyi ve nemi tamamen engellemesi nedeniyle, sandık ve dolap benzeri elemanlarıda kullanımı tercih edilmektedir ( Mehmet Tahan, kişisel görüşme, Ekim 2014).
Taş:
Ahşaptan sonra en çok kullanılan malzeme taştır. Öcal ve Dal, (2012), doğal taşın taşıyıcı gücünün sağlam olması, olumsuz hava koşullarına karşı dayanıklı ve doğada yaygın şekilde bulunması, uzun yıllar boyunca yapı sisteminin en temel malzemesi olarak kullanılmasının gerekçesi olarak tanımlamaktadırlar (s. 9).
İklim, coğrafi koşulların şekillenmesinde ilk sırada yer almaktadır. Buna bağlı olarak, bölgeye özgü malzemeleri meydana getirirken, bir ağacın ya da taşın cinsini de belirler. Doğu Karadeniz Bölgesi’nde bulunan bir taşın özelliği, diğer bölgelere göre değişiklik gösterir. Bölgenin nemli olması yapılarda ilke olarak zemin katta taşın kullanılmasını gerektirmektedir. Neme karşı dayanıksız olan ahşap ile toprak arasında taş malzeme kullanılarak bir tür izolasyon sağlanmaktadır. Evlerde yapılan incelemelerde biri arka duvar olmak üzere üç tarafından yaklaşık 50 cm. kalınlığında taşıyıcı bir taş duvar ile çevrelendiği gözlemlenmiştir. İklime bağlı olarak, bölgede bulunan taşın cinsi, yapının sağlamlığı açısından olumlu yönde etkilemektedir. Sümerkan (1989), yapılarda taşın dolgu elemanı olarak kullanılmasında ‘andezit’ ve ‘bazalt’ gibi taş cinslerinin seçilmesinin yaygın olduğunu savunur (s. 83). Bazalt, andezit, riyolit ve trakit gibi ince taneli hızlı soğuyan taşlar, sert, dayanıklı, sık dokulu ve su emmeyen yapıya sahiptir (Öcal ve Dal, 2012, s. 15).
Kil:
Dolgu elemanı olarak kullanılan taşın bağlayıcı malzemesi olarak kullanılır. Kilin bağlayıcı özelliğini arttırmak için kireç ile birlikte uygulanmaktadır (Sümerkan, 1990, s.67).
Kireç:
Kireç, göz dolgu sistemde 20x20 cm.’lik boşlukları, çevreden temin edilen taşlar ile doldurmak için bir bağlayıcı malzeme olarak kullanılmaktadır. Vitruvius, (1998), kirecin, kum ve su ile karıştırıldığında sağlam bir yapıya kavuşmasının en önemli nedenini şu şekilde açıklamaktadır: Kirecin elde edilmesini sağlayan kayalar, tüm cinsler gibi dört maddeden oluşmaktadır. Hava oranı yüksek olanlar yumuşak, su oranı fazla olanlar nem nedeniyle sağlam, toprağı fazla olanlar sert ve ateş oranı yüksek olanlar gevrektir (s. 32).
Kum:

Harç malzemesi olarak kullanılır. Vitruvius, (1998), öncelikli olarak, ocak kumunun tercih edilmesi gerektiğini belirtmektedir. Ocak kumu yapısı gereği çabuk kurur ve taşıyıcılık açısından oldukça sağlamdır. Fakat, kumun kazılabileceği ocaklar yoksa, dere yataklarından, çakıldan ve deniz kenarından eleyerek çıkartılmalıdır. Bu tür bir yöntem, kumun yavaş kurumasına ve taşıyıcılık yönünden zayıflamasına neden olur. Özellikle, deniz kumunun tuzlu yapısı yüzeylere uygulandığında zarar verir (s. 31). 


GELENEKSEL YAPIM TEKNİKLERİ VE MEKAN İLİŞKİSİ:
UZUNGÖL VE TAŞKIRAN ÖRNEKLERİ
Yüksek Lisans Tezi

Hiç yorum yok: